16 Mart 2024 Cumartesi

Derya Şen-Kara Cin Laneti filmi-Yılmaz Parlar

    

Derya Şen-Kara Cin Laneti filmi

 Gerçek yaşanan Hikaye

Derya Şen: Sinemanın Yetenekli İsmi ve Eğitmen

 Türkiye’nin yetenekli sinema oyuncularından biri olan Derya Şen, aynı zamanda başarılı bir senarist ve ses sanatçısıdır. Kendi film atölyesinde oyuncular yetiştiren Şen, sinemaya olan tutkusunu ve yeteneklerini genç yeteneklere aktararak sinema dünyasına büyük katkılar sağlıyor.





Senaryo hikayesi, yapımcılığı ve  bizzat oyunculuğu da olmak üzere Derya Şen’e ait "Kara Cin Laneti" Adlı Korku filmin oyunculu gösterimi İzleyicileri Kendine Hayran Bıraktı

Korku sinemasının en etkileyici örneklerinden biri olan "Kara Cin Laneti", seyircileri adeta büyülemeye devam ediyor. Yönetmenliğini ve senaristliğini üstlenen yetenekli isimlerin elinden çıkan bu başyapıt, izleyicileri koltuklarına kitleyen bir gerilim ve korku dolu atmosferiyle dikkat çekiyor.

Filmin başarısının arkasındaki en önemli etkenlerden biri, sürükleyici senaryosu ve etkileyici karakterleri. Hikayenin derinlikleriyle bezenmiş bu yapım, izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunuyor. Ayrıca, başrol oyuncularının performansları da takdire değer. Karakterlerin iç dünyalarını başarıyla yansıtan oyunculuklar, izleyicilerin filmin atmosferine tam anlamıyla kapılmasını sağlıyor. 

Görüntü yönetimi ve kurgu da "Kara Cin Laneti"nin görsel açıdan çarpıcı bir deneyim sunmasına katkı sağlıyor. Kusursuz sahne geçişleri ve atmosferik çekimler, izleyicileri film boyunca ekran başına kilitleyen unsurlar arasında.

Filmin başarısında yönetmenin özgün bakış açısı ve sinematografik becerisi de büyük rol oynuyor. Klasik korku filmi klişelerinden sıyrılarak izleyiciye yeni bir perspektif sunması, "Kara Cin Laneti"ni diğer yapımlardan ayıran önemli bir özellik olarak öne çıkıyor.

Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde ortaya çıkan "Kara Cin Laneti", izleyicileri derin bir korku ve gerilim atmosferine sokarken aynı zamanda onları düşündüren ve etkileyen bir deneyim sunuyor. Korku tutkunlarının kaçırmaması gereken bu başyapıt, sinema dünyasına önemli bir katkı sağlıyor.



 Oyunculu film gösterimi öncesi Derya Şen ile söyleşi gerçekleştirdik.

 "Kara Cin Laneti" filminin oluşum süreci nasıl oldu? Proje nasıl başladı ve nasıl gelişti? Korku türünü seçme kararınızın arkasındaki düşünce süreci nedir? Filmin atmosferini oluştururken nelere dikkat ettiniz? Hangi tekniklerden yararlandınız? Oyuncu seçimi süreci nasıl işledi? Ana karakterlerinizi seçerken hangi özelliklere önem verdiniz?

Filmin görsel efektleri ve özel efektleri hakkında bize biraz bilgi verir misiniz? "Kara Cin Laneti"nin seyircide nasıl bir etki bırakmasını umuyorsunuz? Korku filmleri üzerine çalışırken zorluklarla karşılaştınız mı? Bu zorlukları nasıl aştınız? İzleyicilere filminiz hakkında ne gibi bir mesaj vermek istiyorsunuz?  Gelecek projeleriniz var mı? Korku türünden ayrılacak mısınız, yoksa bu alanda devam mı edeceksiniz? Gibi suallerimizi Derya Şen Cevapladı.

 Derya Şen, sinema sektöründe 25 yılı aşkın bir süredir başarılı projelerde yer almaktadır. Hem yerli hem de uluslararası sinemada önemli filmlerde rol alan Şen, karakterlerini ustalıkla canlandırma yeteneğiyle izleyicileri büyülemektedir. Sahne performansıyla da adından sıkça söz ettiren Şen, farklı tonlardaki karakterleri ustaca canlandırabilme yeteneğiyle sinemaseverlerin takdirini kazanıyor.



 Sinema kariyerinin yanı sıra Derya Şen, senarist kimliğiyle de başarılı işlere imza atmıştır. İnce düşünceli ve derinlikli senaryolarıyla dikkat çeken Şen, filmlere sıradışı bir hava katmaktadır. Yazdığı senaryolarında toplumsal konuları cesurca ele alan Şen, izleyiciler üzerinde derin hisler uyandırma yeteneğiyle de öne çıkmaktadır.

 Ayrıca, Derya Şen, ses sanatçısı olarak da projelerde yer almakta ve karakterlere seslendirme yapmaktadır. Kendine özgü ses tonuyla karakterlere canlılık kazandıran Şen, ses sanatçısı kimliğiyle de büyük bir beğeni toplamaktadır.



 Derya Şen, sinemaya olan tutkusunu genç oyunculara aktarma konusunda da büyük bir özveriyle çalışmaktadır. Kurduğu film atölyesi sayesinde, yetenekli genç oyuncuları keşfetmekte ve onların yeteneklerini geliştirmektedir. Oyuncularına sahne deneyimi, beden dili, kendine güven gibi konularda eğitimler veren Şen, onların başarılı bir kariyere sahip olmaları için ellerinden geleni yapmaktadır.

 Derya Şen, sinema sektöründe başarılı olmanın yanı sıra ses sanatçısı ve senarist kimlikleriyle de dikkatleri üzerine çekmektedir. Yetenekleri ve özverili çalışmalarıyla sinema dünyasına büyük katkılar sağlayan Şen, genç oyuncuları eğiterek sinemamızın geleceğine de umut aşılamaktadır. Sinemaseverler, Derya Şen’in ilham verici yolculuğunu heyecanla takip etmekte ve ona büyük bir beğeni ve takdirle bakmaktadır.

 yilmazparlar@yahoo.com

7 Kasım 2023 Salı

Don Kişot Belgeseli, Cervantes Hiç İstanbul'da mıydı?-Yılmaz Parlar

  Don Kişot Belgeseli, Cervantes Hiç İstanbul'da mıydı?

1616'daki ölümünün dördüncü yüzüncü yılında, Avrupa edebiyatında modern romanın öncüsü olarak kabul edilen Miguel de Cervantes'in muğlak yaşamı boyunca efsaneler ve gerçekler hâlâ iç içe geçiyor.

Esaretten Doğan Şövalye, Don Kişot Belgeselinin Çekimlerine Başlanıyor



5 Kasım 2023 Pazar günü Taksim Barcelo İstanbul Hotel’de basına  tanıtılan, Proje Tasarımı  Dr. Nesrin Karavar’a ait olan  ve Mehmet Gün’ün yönetmenliğinde hayata geçirilmesi planlanan Esaretten Doğan Şövalye, Don Kişot belgeselinin çekimlerine başlanıyor. 

Modernist romanın kurucularında sayılan Cervantes’in yıllara ve yollara yayılan hayat hikayesi ve İstanbul’la ilişkisini temel alan ‘Esaretten Doğan Şövalye, Don Kişot belgeselinin tanıtımı önce kısa film gösterimi ile başladı.



Dr. Nesrin Karavar’ın ve Mehmet Gün’ün verdiği bilgilere göre; Cervantes’i büyük bir yazar yapan ve Osmanlı dönemi Cezayir’inde yaşadığı beş yıllık esaret hayatıdır. Cezayir’de beş yıl geçiren yazar, Don Kişot romanını yazarak, hem çağdaşları hem de yüzyıllarca sonrasında bile gerçeklikte ve akıldan uzak düşecekleri ebediyen gerçeğin parodisine hapsetmiştir. Don Kişot eseri ile modern romanın kurucu babası unvanını kazanan Miguel de Cervantes, Osmanlı topraklarında bir asker, bir tutsak ve nihayet özgür bir adam olarak neler yaşamıştı? Belgeselde konu olacak. Sürpriz belegelerinde olduğunu ifade eden yapımcılar kilitli şifreli bir belgesel olacağını ifade ettiler.



Osmanlı Türkiye’si içinde başka yerler mesela İstanbul’a da getirilmiş miydi? Bazı şehir efsanelerine göre İstanbul’da Camii inşaatlarında çalıştığı iddiası gerçek olabilir miydi?

Sıradan bir esir gibi sadece hizmetkâr olarak mı yaşayıp gün geçirmişi miydi yoksa Cezayir’de yüksek İslam kültürüne sahip münevverlerle temas kurmuş muydu?

Alanında uzman akademiyenler Prof. Isabel Soler, Prof. Jose Manuel Lucia Megias, Emilio Sola, Rosa Navarro, Oscar Ayala, Javier Rioyo ve Abderrahmane Khelifa, Sandra Rivas, uzmanların katkıda  bulunacağı belgeselin temel amacı döneminin tanıdıklığını yapıp Cervantes gibi büyük bir yazarın eserlerini etkileyen önemli süreçleri tarihi gerçekliklerle ortaya koymaktır.



La Manchalı Don Kişot'un (orijinal adı günümüz İspanyolcası olan Don Kişot de la Mancha) ünlü yazarı, İstanbul'un camilerinden biri olan ve Tophane semtinde bulunan Kılıç Ali Paşa Camii ile de ilişkilendirilmiştir . Türk araştırmacı Rasih Nuri İleri (1920-2014) , dönemin büyük mimarı Mimar Sinan'ın emrindeki caminin yapımında 1578-1580 yılları arasında çalışan köleler arasında Cervantes adını bulduğunu iddia etmiştir. Hiçbir akademik yayın tarafından desteklenmeyen bu teori, daha sonra birçok Türk medya kaynağı tarafından yayıldı.

yilmazparlar@yahoo.com


2 Temmuz 2022 Cumartesi

VONA Neden Mükemmeldi-Yılmaz Parlar

 VONA Neden Mükemmeldi

Genç ve kendini sörf belgesel yapımına adamış biriysen, genellikle başarıyı bulursun… 



Gerçekten en ağır dalgalarından bazılarının içine dalmak cesaret gerektiğini gösteriyor ancak sporun yapılması kışkırtıcılığınıda beraber getiriyor. 



Film, anlatısıyla, dışarıdaki her sörfçü ile rezonansa girecek. Çekilen belgesel film, büyük nostaljik özelliğe hayat veriyor.



Yapımcı Deniz Toprak tarafından gerçekleştirilen Yönetmenliğini Clint Davis'in yaptığı VONA Belgeseli’nin gösterimi, tarihi Bomonti bira fabrikasının yerleşim alanındaki,  Bomonti Ada açık hava sinemasında gerçekleştirildi.



Ekonomi gazeteci yazarı ve YAPDER  Başkanı Celal Toprak’ın oğlu Deniz Toprak’ın galası çok yoğun ilgi gördü. Başkanı Celal Toprak’ın seçkin elit konukları zevkle belgeseli izlediler.



Deniz Toprak film yapması için geçen öyküyü tüm samimiyetiyle, inanılmaz derecede ham ve dürüst bir şekilde hikayenin en başından başlayarak, en eksiksiz sörf belgesel hayalini gerçekleştirmesine kadar evrimini, yıllarca yarışma formalarını giyen dünyaca ünlü sörf şampiyonunu Kepa Acero’nu belgesel filme nasıl monte etdiğini anlatdı.



Yaratdığı sıcak atmosferde sempati kazandı. Belgesel film her yönden takdir duygularını ortaya çıkardı.     

VONA Belgesel film, şüphesiz her sörf hayranının izlemesi gereken  kapsamlı öyküsü olacak. 

Deniz Toprak çok büyük  övgüyü hak etdi. 

Devasa bir tahta parçası üzerinde dev dalgalarla mücadele ederken, sörf yapanın bakış açısıyla doyumsuz sörf sahnelerini izlemek zevkdi.



Belgesel film her şeyi kapsıyor. Elbette, hikaye anlatımı harika ama aradığınız bu değil. Eşsiz sörf aksiyonu arıyorsunuz ve elde edeceğiniz şey tam olarak bu. 

Sörf belgeseli sörf yapanların ve yapmak isteyenlerin hayatlarına bir pencere açacağı gibi Ordu ilimize yeni bir turizm alternatifi sunuyor.

Yönetmen ilgi çekici bir hikayeyle kıyılarımızdan güzel sinematografiyi mükemmel bir şekilde işlerken, sörf destinasyonu geleceğine ışık yaktı. 



VONA adına gelince;  VONA adı ile anılan Perşembe İlçesinin M.Ö. VIII.yy’da Yunan kolonistleri tarafından kurulduğu tarihi kayıtlardan anlaşılmaktadır. Perşembe İlçesi Ordu'nun 13 km.batısında kurulmuş olan bu kasaba, önceleri köy iken, sonraları bucak ve 1945 yılında da Perşembe adı ile ilçe haline getirilmiştir. 

yilmazparlar@yahoo.com

11 Haziran 2022 Cumartesi

Bollywood İstanbul’da-Yılmaz Parlar

   Bollywood, İstanbul’da

1970'lerde popüler olan, en büyük eğlence endüstrisi olarak uzun süredir Hint toplumunu ve kültürünü etkileyen, yıllık yapılan film sayısı ve seyirci katılımı açısından Hollywood'u geride bırakan, ülkenin en güçlü ve karlı endüstrilerinden biri olan Bollywood’un en ünlü başarılı, yapımcı, yönetmenlerinden Prem Raj Soni ve ünlü oyuncu besteci pop sanatcısı Tanya Singh, en ünlü sinema ve dizi film oyuncumuzla Türk-Hint ortak yapım için İstanbul’da projelere başlıyorlar. 



Premraj Pictures, T World ile birlikte Asya'nın en büyük müzik şirketi T-Series için ortak yapım projeleri start aldı. 

Lazzoni Hotelde lansmanın Galasını gerçekleştiren Hint ve Türk ortak film yapımcılara Mumbai'den gelen Dünyaca ünlü Hintli yazar Ann D'Silva, senaryolarıyla ivme kazandıracak. Film kaderi sayılan senaryo böylesine yetenekli yazar tarafından da ele alınması son derece yüksek değerli filmlere imza atılacağı muhakkak.

Dünya'nın en çok film üreten ülkesi olan Hindistan'da filmlerin neredeyse dörtte biri Bollywood'da üretilmekte olduğundan çok tecrübeye sahip olan ekip Türk televizyon dizilerine yeni bir soluk getirecek. Pek çok ülkede diziler elde etdiği pazarla Sinema ekonomimize çok katkı sağlıyacak.

Müzikal, dans, düğün ve moda trendlerinin çoğu Bollywood'dan ilham alıyor. Aynı paralellikde yeni trendler bu ortak projelerden ilham alacak.

Genelde Bollywood’da her filmin odak noktası olan dans sahneleri şarkılar filmlerimize duyguları taşıyarak, vent yapmamızı sağlayan, bizi eğlendiren değişik bir yapı getirecek.  



Bollywood filmleri şarkı ve dans dizileriyle tanınır Hint sineması Hollywood'dan ayrı olarak gelişti ve kendi özelliklerini koruyor.  Bollywood'un kendine has estetiğinin en çarpıcı örneklerinden biri filmlerin şarkı ve dans kullanımıdır. 

Müzik hala kalbimize ve zihnimize sıkı sıkıya bağlı, bu yüzden Hint sineması daha derin bir etki için onu kullanmayı çok iyi biliyor.



Bollywood ve Hollywood karşılaştırıldığında


Bollywood filmlerinde sonsuza kadar bizimle kalan, son derece duygusal diyaloglar mevcuttur.



Bollywood filmleri daha çekici ve aile ile birlikte izlenmesi tercih edilir.


Bollywood, daha basit bir yaklaşımı tercih eden Hollywood filmlerinden daha yüksek bir duygusal bölüme sahiptir.


Bollywood filmleri bize duygulu şarkılar sunar, filmlerde dans eder, Hollywood'da ise neredeyse hiç yoktur. Bollywood'un daha geniş bir izleyici kitlesi var, herkes için bir şeyler var, Hollywood'un izleyici kitlesi ise nispeten nişdir


Bollywood filmlerinde basit hikayeler, harika karakterler ve son derece ilişkilendirilebilir konular, Hollywood ise daha çok filmin teknik yönlerine ve kurgusuna odaklanır.


Küresel ve yerel olarak birbirine bağlanan kültürel kaynaşma, Bollywood filmlerine herhangi bir Hollywood filminden daha güzel bir şekilde yerleştirilmiştir.


yilmazparlar@yahoo.com


9 Ağustos 2021 Pazartesi

Anadolu'nun Türk Kahveleri Öyküleri Belgeseli-yılmaz parlar

 Gizem Şalcıgil White (Turkish Coffee Lady), Türk Kahvesini, Leyla Celalyan (Turkish Delight) Türk Lokumunu, Dünya Markası yapmak hedefine kitlenmişler.



2012 yılından beri Türk kahvesi kamyonuyla Dünya’yı şehir- şehir dolaşan Turkish Coffee Lady, Gizem Şalcıgil White, yapımcılığını üstlendiği "Anadolu'nun Türk Kahveleri Öyküleri"  belgeseli ile Türk kahve kültürünü Dünyaya tanıtacak. 

Hacı Bekir Lokumların 6. Kuşak Yöneticisi Leyla Celalyan (Turkish Delight) Türk lokumunu Unesco Soyut kültürel miras listesine sokmak amacında.

Türk kahvesi ve Türk lokumu ayrılmaz kültürel parça haline geldiği günümüzde belgeselin lokum bölümü Hacı Bekir mekanlarında gerçekleşti.

Kahvenin kültürel bir fenomen haline gelmesine rağmen, Türk kahvesinin tüm dünyaya kahve kültürünü yaydığının bilinmemesi üzerine, Amerika ile güçlü bağlara sahip Gizem Şalcıgil White, yaptığı tanıtım gezilerinde Türk kahvesine popülerlik kazandırdı. 


Kültürel miras atraksiyonları, tarihi gerçeklere dayanan bilgileri sunmak için, sinemanın görsel işitsel gücünü kullanrak, en iyi medya iletişim aracı olan belgesel film ile anlatımı- tanıtmayı benimsemesi mükemmel bir yol. Böylelikle Turkish Coffee Lady, Kitlelerle toplumlarla rahat iletişim kurarak duyguları ve düşünceleri aktarabilecek  



Türk kahvesini yurtdışında bir markaya dönüşmesini hedefliyor.

5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü'nde gösterime girmesi planlanan "Anadolu'nun Türk Kahveleri Öyküleri"  belgeselinin New York, Washington, Boston, Los Angeles, Las Vegas ve San Francisco gibi başlıca şehirlerde mikro art sanatçısı Hasan Kale'nin sanat gösterileriyle tanıtımı yapılacak.

Türk Kahve Kültürü

Türkçe'de kahvaltı kelimesi "kahveden önce" anlamına gelir. Bu sözcük Türkiye'de kahvenin kültürel önemini göstermektedir. Türk kahvesi, Dünya’daki çoğu kahvenin sunduğu fincanları ile karşılaştırıldığında, içmek için oturmak zorunda bırakılacak şekilde servis edilir.  

Basit oturma eylemi rahatlamayı ve konuşmayı teşvik eder ve bu anlamda Türk kahvesi Türkiye'de sokaklarda sosyalleşmenin odak noktası haline gelmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu kahveyi ısıtılmış bir içecek olarak içme uygulamasını geliştirmiştir. Tüm demleme yöntemleri sürecin başlangıcı 16. yüzyıla kadar uzanmaktadır.

Osmanlı  çekirdekleri ateşte kavurup öğüttükten sonra suda kaynatmıştır. Kahve, 1543 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbul’da tanıtılmıştır.

Kahve, Osmanlı İmparatorluğunda saray mutfağının vazgeçilmez bir parçasıydı. Sadakati, sır tutma özelliği ve tabii ki kahve yapma yeteneği nedeniyle seçilen Kahveci Şefinin konumu, saray görevlileri listesinin önemli bir parçasıydı.

Çekirdekler kavrulduktan sonra havanlarda öğütülür ve cezvelerde demlenirdi. Şehrin her yerinde kahvehaneler açıldı. Çok geçmeden Türk Kahvesi İstanbul’da sosyal kültürün ayrılmaz bir parçası oldu. 

İçeceğin popülaritesine dikkat çeken falcılar, kahve telvesi kalıntılarının geleceğinize dair heyecan verici bakış açıları sunduğunu keşfettiler.   

Türk Lokum Kültürü


Boğaz rahatlatan anlamına gelen ‟Rahatulhukum” zamanla lokuma dönüştüğü söylenmektedir.

15.y.y.dan beri Osmanlı mutfağında bilinen tatlıdır. İlk dönemlerde lokum üretiminde tatlandırıcı olarak bal, pekmez kullanılırken su bağlayıcı ve kıvam oluşturucu olarak da un kullanıldığı bilinmektedir 


18. Yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’nun rafine şekerle tanışmasıyla diğer tatlı yiyeceklerde olduğu gibi lokum üretiminde de rafine şeker kullanılmaya başlanmıştır. Bir Alman bilgin tarafından 1811 yılında bulunan nişastanın lokum üretiminde un yerine kullanılarak uygun şeker ve nişasta bileşimiyle bugünkü lokum üretimi gerçekleştirilmiştir. 


Unun yerini nişastanın almasıyla ortaya çıkan “Türk lokumu” tüm dünyada bilinir hale gelmiştir. İki üç yüz yıldan beri Osmanlı imparatorluğu toprakları içinde çok aranan lokum, 18. yüzyılda bir İngiliz turist tarafından Avrupa‟ya götürülmesiyle ‟Türk Tatlısı” veya ‟Türk Zevki” anlamına gelen ‟Turkish Delight” olarak tanınmaya başlanmıştır 


Bazı kaynaklara göre15. yüzyıldan beri Anadolu'da yapılmaktadır. Kimi kaynaklara göre ise 18. yüzyıl sonunda  Ali Muhiddin Hacı Bekir  tarafından sert şekerlerden sıkılan I. Abdülhamit'in yumuşak şekerleme isteği üzerine açılan bir yarışma neticesi icat edilmiş ve bu yarışmada da Muhittin Hacı Bekir birinci olmuştur. Bununla birlikte ister 18. yüzyıl ister 15. yüzyılda icat edilmiş olsun lokumu seri olarak üreten, popülerleştiren ve Avrupa'ya tanıtan kişinin Ali Muhittin Hacı Bekir olduğu tartışmasızdır.  



Ünlü mikro sanat dehası Hasan Kale gerek kahve çekirdeklerine gerekse küçük lokum ve bademleri üzerine yapacağı minyatürlerle Guinness rekorlara girmesi için gereken sponsorluk görüşmeleri ve planları Hacı Bekir Lokumları firmasıyla sürmektedir.

yilmazparlar@yahoo.com

24 Ocak 2021 Pazar

“Zulmet” le Röportaj

  “Zulmet” le Röportaj

Cinsiyetler arası şiddet sorununa ilişkin değişen bir bakış açısını çağrıştıran karanlık anlama gelen sözcük zulmet, Tv dizi ve sinema oyuncusu Derya Şen’in “Zulmet” isimli şarkısı.



“Derya Şen Oyunculuk atölyesinde” şarkı lansman sonrası Derya Şen ile Zulmet şarkısı hakkında söyleşi gerçekleştirdik. Verdiği mesajlarla çok yankı getirecek şarkı... Üstün performansıyla benzeriz yorumla dile getirdiği “Zulmet” şarkı aslında Zulmetme diye haykırıyor…

Genelde, cinsel saldırı, aile içi şiddet, partner istismarı, cinsel taciz, çocukların istismarı, kısaca “interseksüel şiddetin sorunları” diyeceğimiz tüm bu farklı sorunlar, bazı tür erkeklerin çözmesine yardım ettiği kadınların sorunları olarak görüldü ama bu kurgu erkeklerinde sorunları olduğu görüşünü paylaştık. 

Cinsiyetler arası şiddetin kadınlar için bir sorun olduğu söylenir, “kadın sorunları” ifadesini, görmezden gelme eğilimindeyiz. Sanki beynimizde bir tür mikro devre tetikleniyor ve sinir yolları "kadının sorunları" ifadesini duyduğumuzda dikkatimizi başka bir şeye çeviriyor. Bu arada, "cinsiyet" kelimesi için de aynı şey oluyor, çünkü "cinsiyet" kelimesini duyan birçok kişi bunun kadın anlamına geldiğini düşünüyor. Bu nedenle, cinsiyetler arası meselelerin kadın meseleleriyle aynı olduğuna inanıyorlar. Cinsiyet kelimesiyle ilgili bazı karışıklıklar var.

Yani baskın grup, egemenliği hakkında düşünmeyi rahatsız eder.  Çünkü bu, güç üstünlüğün temel özelliklerinden biridir, kendine dikkat çekmeme becerisidir. Bu, egemen sistemlerin varoluş ve kendi kendini yeniden üretme yollarından biridir, İç gözlem eksikliği, aslında, ilk başta bizi ilgilendiren konuları tartışırken büyük ölçüde görünmezlik, bunun ev içi taciz için nasıl çalıştığı, erkeklerin merkezinde bulundukları konudan bu kadar uzaklaşması şaşırtıcı. 

Derya şen zulmet şarkısının yorumu için; “kalplerimizin sıcak nezaket ışınlarına sarılması çok önemli” olduğunu da vurguluyor. “Sevinçle, anlatılmaz minnettarlıkla, ruhumda parlak ve sıcak bir hisle size kalbimin derinliklerinden söylüyorum” diyor ve kadınlara yönelik,  “Bizler kadar güçlüysek, destek gücümüzü arttırır.  Zorluklar biriktiğinde ve nefes almaya izin vermediğinde temiz hava soluğu gibidir.” Şeklinde açıklama getiriyor..Şarkı ağırlıksız gibi görünsede sıcak ve dostça bir kucak gibi ısıtıyor bizleri.

Dark’n dark müzik yapımın söz ve müzik Derya Karaman’ait olan Emrah Menteş’in aranjmanlığını üstlendiği, Derya Şen’in seslendirdiği “Zulmet” isimli şarkıyla, sanatçı, bu dünyada yaşayan ve yaşamış olan herkesin ruhlarına bakıyor, acımızı görüyor ve bize acıyor, klip finalinde gözyaşlarını döküyor.


yilmazparlar@yahoo.com


16 Şubat 2020 Pazar

Fikret Mualla -Renklerde Kaybolan Hayat-Yılmaz parlar


Fikret Mualla’ya yolculuk


Sanatcının dolayısıyla sanatın misyonluğunu üstlenmek, cesaretle başlamak, tüm güzel sanatların, tüm büyük sanatların özünde şükranlık yatmaktadır. Türk sanatı adına şükranlığı, Türk resim sanatında önemli bir isim Dünya çapında tanınması gereken Fikret Mualla’nın hayatını uzun metraj drama olarak “Renklerde Kaybolan Hayat” isimli filmi vizyona sokan Yapımcı ve Yönetmen Metin Güngör’e kocaman alkış


Çekimleri 2008 yılında yapılan ancak maddi imkânsızlıklar nedeniyle montajı 10 yıl süren “Renklerde Kaybolan Hayat”ın Proje fikrinden, fikirden prömiyere kadar hiçbir kamu ve özel  kuruluşdan, devletden destek almadan geçen uzun zamanın hikayesini öğrendikce takdiri ikiye katlıyorsunuz.

Fikret Mualla’nın hayatı ile ilgili biyoğrafisine bakıldığında sanatında iki büyük dönem vardır. İstanbul dönemi, Fransa dönemi şeklinde eserlerini görmek lazım. Göze çarpan değişiklik sadece konularıdır. İstanbul dönemine bakıldığında; Ayasofya, cami avluları, Boğaz, Haliç, görüntüleri, peyzajlar, portreler ve nü resimler yer alır.


Fransa döneminde ise bohem ve trajik bir hayat, kültür ve sanat şehri Paris’teki ekonomik sıkıntıları, Picasso ile tanışması, deli ve alkolik olarak bilinmesi, yalnızlığına eşlik eden içkisi ve fırçası ile Notre Dame Kilisesi, kahveler, barlar, çalgıcılar, berberler, sokaklar, kuşlar, balıklar, hastalar, melankolikler ve deliler gibi konulu resimleri yer alır.


Yaşadığı ruhsal sorunların bunalımın altında yatan; Özendiği futbolcu dayısının izinde gitmek isterken geçirdiği sakatlıkdan dolayı çocuk yaşdan itibaren topal kalması, kaptığı İspanyol gribinden annesine geçişi ve onun grip ölümünden kendisini sorumlu tutması, pilot kardeşini uçak kazasında kaybetmesi, babasını anne ölümünden sonra anne evinde başka bir kadınla sevişirken yakalaması vs daha pek çok sebepler yatmaktadır.


Onun paronaya belirtileri gösteren ruh yapısının izleri, hiçbir zaman resimlerinde görülmez. Sanatçı yaşamı boyunca hiç kimsenin özentisine kapılmadan ve hiç kimseyi taklit etmeden üretti.

Fransa’da kimsesizler mezarlığına gömülen Fikret Mualla’nın devlet adamları sayesinde mezarı (kemikleri) 1974 yılında Türkiye’ye getirilmiş, ünlü sanatçımıza ancak böyle sahip çıkılmıştır.

Çok yoğun ilgi gören film, vizyona girmeden önce,  MKM’de muhteşem bir Galası yapıldı. Tüm yıldız isimlerin davetli olarak katıldığı, Gala gecesinin takdimciliğini, Beşiktaş Belediyesinde görev yapan İnşaat Mühendisi, İstanbul 2.Bölge Milletvekili Canan Sezenler üstlendi. Metin Güngör Bedri Baykam konuşma yaptılar.




Aynı dönemdeki; Pablo Picasso, Marlene Dietrich, Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyuboglu, Nazım Hikmet, Semiha Berksoy, Arif Dino, Fikret Adil, Elif Naci, Hale Asaf, Neyzen Tevfik, Avni Arbas ve Hıfzı Topuz gibi ünlü sanatçıların Fikret Mualla’nın yaşantısına nasıl yansıdığını söyleyen, Metin Güngör “Türkiye’nin dünya çapında üne sahip sanatçılarından biri olan ressam büyük usta Fikret Mualla’nın hayatının ele alınarak, sanatçımızın yaşam hikâyesini, ülkesinden uzakta çektiği zorlukları, vatanına duyduğu sevgi ve özlemi Türk halkına ve dünyaya hak ettiği şeklide yansıtılmasını amaçlayan bir sinema filmi çektim.

Desdek almadım. Ali Poyrazoğlu, Bedri Baykam, Okan Bayülgen, Şebnem Schaefer, Selen Gorguzel Alkan, Bora Gencer, Mehmet Tokat, Oznur kula, Bulent Seyran gibi daha bircok çeşitli aktör ve sanatçıların, kostümleri sağlayan by retro, sanat yönetmenimiz Hakan Vardar’ın destekleriyle yaptım.” açıklamalarda bulundu.

Ölçülmeyen karışık hayat yaşayan Fikret Mualla’ın filmini telaşsız, bir sanatçının resmi olarak izliyorsunuz ve ayrıntıları fark etmek ve nüansları hissetmek için daha derin bakmak istiyorsunuz.


Metin Güngör gibi yapımcıların buna benzer unutulan değerlerin filmini yaparak gün ışığına çıkartması uluslararasında ülkemizin insanlarının yabancı meslekdaşların yanında isimlerin yerini almasını sağlaması dileğiyle.


Fikret Mualla “Renklerde Kaybolan Hayat” mutlaka izlenmesi gereken çok güzel film. Ayrıca bireysel sorumlulukla destek verilmesi gereken film.


yilmazparlar@yahoo.com